Darbe

KaraDeniz Media

Karadeniz Medyasi

Darbe

Ahmet Kekeç: Darbe girişimi başarılı olsaydı, Başbakanlık koltuğunda…

Akşam yazarlarından Ahmet Kekeç, bugün yayınlanan “15 Temmuz hala devam ediyor” başlıklı yazısında çarpıcı ifadeler kullandı.

İşte o yazı:

Cevabını herkesin bildiği bir soruyla başlayalım: Son 10 yılda meydana gelen darbe girişimlerinde ve istikbaldeki darbe girişimlerinde hedef kimdir?

Bu soruya, “Hedef demokrasidir” gibilerden, ortadan gitmeyi tercih eden cevaplar vermeyeceksiniz muhtemelen…

Hedef bellidir:

Recep Tayyip Erdoğan…

Önce “15 Temmuz’un Başbakanı kim olacaktı?” sorusunun cevabına bakalım.

CHP’den istifa eden Emine Ülker Tarhan bence bu sorunun cevabını vermişti:

“Bir süredir CHP ve cemaat ittifak halinde. Kılıçdaroğlu elinde bir takım tapelerle iki seçim geçirdi. Bunlar yasal dinlemeler de değil. İnternete düşmüş illegal kayıtları sürekli okuyor.”

Emine Ülker Tarhan bu açıklamayı yaptığında, hepi topu iki seçim dönemini geride bırakmıştık. Sonrasında, iki seçim daha yaşadık. Kılıçdaroğlu bu iki seçim dönemini de “sürekli okumalar”la geçirdi. Sadece tape okudu. Yeni ve orijinal bir şey söylemedi.

Bu “sürekliğin” karşımıza çıkardığı ittifakı konuşmamız şart.

Kılıçdaroğlu, CHP’de bir “yan unsur” iken, Doğan Medya Grubu’nun da gayretleriyle, bir anda parlatılmış; “Dosyacı Kemal”den, “Gandi Kemal”e, birtakım taltif ifadeleriyle vitrine çıkarılmıştı.

Ona “Dosyacı Kemal” unvanını kazandıran “dosyalar”a da bakmamız gerekiyor.

Bu dosyaları kim ya da kimler ulaştırdı?

17/25 Aralık’ın sahte dosyalarıyla, Kılıçdaroğlu’nun elindeki dosyalar niçin benzer özellikler gösteriyor?

Kılıçdaroğlu’nun elindeki bir dosyaya göre, o sırada AK Parti’de milletvekilliği yapan bir siyasetçi, sahip olduğu nakliye araçlarıyla uyuşturucu taşıyordu.

İddia fos çıktı. Kılıçdaroğlu attığı iftirayla kaldı.

Ama durmadı.

Bir dosya da, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek için patlattı.

İkili, bir canlı yayında karşı karşıya geldiler.

Kılıçdaroğlu, onca mesnetsiz cümlesine rağmen Doğan Medya Grubu tarafından “tartışmanın galibi” ilan edildi. “Parlatma süreci” de böyle başladı.

Denilen şuydu:

Bu iş Deniz Baykal’la olmuyordu, CHP’nin başına dosya siyaseti yaparak rakiplerinin tozunu attıran Kemal Kılıçdaroğlu gibi bir “dürüstlük abidesi” getirilmeliydi.

Üstelik, Kılıçdaroğlu yabancı sayılmazdı. Bir dönem Cem Boyner’in “Yeni Demokrasi Hareketi”ne göz kırpmıştı. Soros’un vakıflarında üyeydi. Mebzul miktar liberal dosta sahipti. Her bakımdan mutemetti.

Kaset skandalı, işte bu “hazırlanmış altyapı”nın üzerine patladı yahut patlatıldı.

Deniz Baykal istifa etti.

Doğan Medya Grubu ve FETÖ gazetelerinin “çekil” kampanyasında başı çektiklerini hatırlatmaya gerek yok. Baykal’ı göndermek için muazzam bir ittifak oluşturmuşlardı.

Derken, Kılıçdaroğlu çıkageldi.

Bir “yan unsur” olan ve “sahte yolsuzluk dosyası” patlatmak dışında ayırıcı bir vasfı bulunmayan Kılıçdaroğlu…

Hatırlarsanız, önce “genel başkanlıkta gözüm yok, aday olmayacağım” demiş, Baykal’ı (ve Baykal kontenjanındaki muhtemel adayları) temin etmişti. Sonra da, niyeyse, “ani bir kararla” adaylığını ilan ederek ittifakla genel başkan seçilmişti.

CHP’yi “FETÖ’nün stepnesi” haline getiren olayların miladını, FETÖ patentli “kaset skandalı” oluşturuyor.

15 Temmuz girişimi başarılı olsaydı, Başbakanlık koltuğunda, FETÖ’ye kol kanat germe görevini hiç aksatmamış mutemet bir siyasetçiyi görecektik.

Şaşırmayacaktık.

Tıpkı “sosyal medya” üzerinden yürütülen kampanyaya şaşırmadığımız gibi…

‘Evet darbe tehlikesi var’ dedi ve son söyledikleri şoke etti! Bakın hangi kimliklerle deneyecekler

Araştırmacı yazar Ceyhun Bozkurt, son dönemde muhalif isim ve medya tarafında ortaya atılan darbe iddialarıyla ilgili olarak dikkat çeken bir değerlendirmede bulunarak, “Gölge ordular sadece NATO tedrisatından geçen askerlerden oluşmaz. Bunlar karşımıza sivil ve farklı meslek gruplarından kimliklerle çıkabilir. Hatta siyaset olarak bizden bile görünebilir” dedi.

Araştırmacı yazar Ceyhun Bozkurt, darbe tartışmalarına ilişkin “Son günlerdeki darbe tartışmalarına bu çerçevede bakmakta fayda var. Darbeler NATO, yani Gladyo operasyonlarıdır. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok bölgesinde NATO bünyesindeki gölge ordular (Bu ordular için “arkada/geride kal” olarak Türkçe’ye çevrilen, görünmeyen, perde arkasındaki güç anlamında Stay Behind tanımı kullanılır) çok sayıda darbeyi örgütlediler” dedi.

İşte Superhaber yazarı Ceyhun Bozkurt’un ‘Evet darbe tehlikesi var’ başlıklı yazısı:

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, açılım süreçlerine nokta koyduktan ve 15 Temmuz saldırısını püskürttükten sonra son derece stratejik jeopolitik hamleler yaptı.

– Doğu Akdeniz’de emperyalist planlamayı, paylaşımı yerle bir etti ve etmeye ediyor.

– Bununla bağlantılı olarak Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile yine dengeleri alt üst eden bir işbirliği yapıp, Deniz Yetki Alanları Sınırlandırması Anlaşması yaptı. UMH ile yapılan güvenlik ve askeri işbirliği anlaşması ile de ABD, İsrail, BAE başta olmak üzere Körfez ülkeleri üzerinden yapılan saldırıları askeri olarak durdurdu ve Hafter güçlerini geriletmeye başladı.

– Suriye’de ABD’nin “kara gücü” PYD/YPG terör örgütünü Afrin’de, Resulayn’da, Tel Abyad’da ve çevre bölgelerinde bozguna uğrattı, “Akdeniz’e açılacak ABD-İsrail koridoru” rüyasını kabusa çevirdi. Barış Pınarı Harekatı sırasında İsrail basını tarafından yapılan “6 yıllık plan 6 günde çöpe gitti” değerlendirmesi boşuna değildi.

– PKK terör örgütü yurt içinde bozguna uğratıldı, Irak’ın kuzeyindeki inlerinde de kıskaç giderek daralıyor. Örgüte katılım neredeyse sıfıra yaklaşmış durumda.

– FETÖ ve benzeri Türkiye Cumhuriyeti düşmanı yapılanmaların unsurları, tamamen olmasa bile etkili bir şekilde operasyonlar ve yöntemlerle temizleniyor. Ancak bu yapıların kripto unsurlarının hala devlet ve etkili kuruluşların içinde olduğu yönünde ciddi bilgiler de aktarılıyor. Şu anki durum, açık operasyon yapamayacak hale getirilmeleri.

Özetle şu an güneyimizdeki durum, emperyalistlerin hiç de arzu etmediği bir tablo. Bu nedenle planları bozulanların, etkili bir reaksiyon vermeyeceğinin garantisi yok. RAND Corporation ve ABD Kara Kuvvetleri Koleji’ne bağlı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü tarafından hazırlanan raporlarda, Türkiye içinde ABD’nin yeniden nüfuz oluşturmasının yolları üzerine Amerikan yönetimine ve ordusuna öneriler sunması bununla bağlantılı. Tasfiye edilen ve NATO’cu üst kimliği üzerinden tanımlanabilecek yeni bir yapılanmaya gitmek istiyorlar. Zaten mevcut yapı içinde de mutlaka NATO’cu diye tanımlanabilecek isimler vardır. Bu NATO’cular bilmesi gerekenlerce de biliniyordur umarım. Buna ek olarak sözünü ettiğim kripto unsurların varlığı tehdit algımızı yüksek tutmamıza neden oluyor.

Son günlerdeki darbe tartışmalarına bu çerçevede bakmakta fayda var. Darbeler NATO, yani Gladyo operasyonlarıdır. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok bölgesinde NATO bünyesindeki gölge ordular (Bu ordular için “arkada/geride kal” olarak Türkçe’ye çevrilen, görünmeyen, perde arkasındaki güç anlamında Stay Behind tanımı kullanılır) çok sayıda darbeyi örgütlediler.

Bu gölge ordular sadece NATO tedrisatından geçen askerlerden oluşmaz. Bunlar karşımıza sivil ve farklı meslek gruplarından kimliklerle çıkabilir. Hatta siyaset olarak bizden bile görünebilir. Bunu yapmalarının nedeni, önce darbe, müdahale süreçlerinin şartlarının hazırlanmasının gerekliliğidir.

Hafızai beşer nisyan ile maluldür hesabı 15 Temmuz öncesini hatırlayın. Görünmeyen bir kuvvet bütün terör örgütlerini harekete geçirmişti. PKK bir yandan saldırıyordu, DAEŞ/IŞİD öbür yandan… İnsanlarımız sokağa çıkmaya, metroya binmeye, kalabalık yerlerde bulunmaya korkar olmuştu. Başta İstanbul ve Güneydoğu illerimiz olmak üzere Türkiye’nin önemli yerlerinde terör dalgası estiriliyordu.

Bununla paralel olarak psikolojik harp yöntemleri içerdiği çok net olan yayınlar yapılıyordu. Bu yayınlar üzerinden iktidar ile muhalefet tabanı arasındaki makas açılıyor ve toplum gerilim yaşıyordu. Ayrıca iktidarın ülkeyi yönetemediği, güvenliği sağlayamadığı algısı oluşturuluyordu.

Aynı dönemde Amerikan düşünce kuruluşları ve basın organları üzerinden “Türkiye’de darbe olabilir” yayınları yapılmaya başladı. Adım adım algılara yönelik “bir askeri müdahale” nakşedildi.

İşte şartların olgunlaştırılması bu şekilde gerçekleştirilmişti.

15 Temmuz’dan 17 gün önce DAEŞ tarafından gerçekleştirilen ve 48 kişinin hayatını kaybettiği Atatürk Havalimanı saldırısı bu sürecin son noktası oldu.

Artık şartlar olgunlaşmıştı. Hazırlıklarını uzun süredir yaptığı davalarda ortaya çıkan FETÖ harekete geçirildi ve 15 Temmuz gecesini yaşadık. Bu saldırı (ki aslında 15 Temmuz’u NATO’nun FETÖ eliyle Türkiye’yi işgal girişimi olarak tanımlamanın daha doğru olduğuna inanıyorum) püskürtülmeseydi çok büyük ihtimalle, Batı ülkelerinden bir iki yetkili çıkacak “insan haklarına riayet” uyarısı (!)yapılacak (tiyatrosu oynanacak) ve darbe yönetimi Batılı ülkeler tarafından tanınacaktı. Bilemeyiz ama belki de dönemin ABD Başkanı Barack Obama’nın kulağına biri eğilip “Our boys have done it-Bizim çocuklar işi bitirdi/başardı” bile diyeceklerdi. Ama onların çocukları başaramadı ve Türkiye Cumhuriyeti bu saldırıyı püskürttü.

Sonra da yazımın girişinde madde madde aktardığım Türkiye’nin karşı hamleleri yapıldı. Bütün bunlara rağmen karşı tarafın boş durduğunu sanmayın. Diyorum ya, adamların küresel stratejileri açısından hayati önemdeki planlarını bozduk. Bu nedenle alttan alta bir çalışma yürüttükleri kesin.

Bugünlerde bir anda yükselen Muhafazakar-Atatürkçü tartışmalarını dikkatle izlemekte fayda var.

Kim ki Atatürkçülük adı altında dine/dini değerlere hakaretin zeminini oluşturuyor, onlara iyi bakın.

Kim ki, dindarları Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk üzerinden Atatürkçülere karşı kışkırtıyor, kafanıza bir soru işareti sokun.

Benzer oyunu 12 Eylül öncesinde oynayıp başarılı oldular. Onların maskesi “Atatürkçü, dindar, milliyetçi” görünebilir. Ama ne Atatürkçüdürler ne dindardırlar ne de milliyetçidirler. Doğrudan gölge orduların unsurudurlar. Onlara verilen görev, tartışmayı çatıştırmaya çevirmek, kaosu beslemek, özetle şartları olgunlaştırmaktır.

Devam edeceğim…

Kılıçdaroğlu’ndan “darbe yapacağız” itirafı! FETÖ’cülerin sözleriyle meşrulaştırmaya çalıştı

Katıldığı bir televizyon programında moderatörün “Nasıl bir darbe planlıyorsunuz?” şeklindeki sorusuna yanıt veren CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Demokrasiyi getireceğiz bu ülkeye” dedi. Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri demokrasi kılıfıyla darbe yapmaya çalıştıklarının itirafı olarak yorumlandı.

Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu’nun sorularını yanıtlayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, darbe yapmaya çalıştıklarını adeta itiraf etti.

“Nasıl bir darbe planlıyorsunuz?”

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun, “Önümüzdeki süreçte bir erken seçimle veya başka bir şekilde bir iktidar değişikliğini, hatta bir sistem değişikliğini görüyorum” şeklindeki darbe kokan skandal sözleri sonrası Kılıçdaroğlu’ndan konuya ilişkin yeni bir açıklama geldi.

Uğuroğlu, konuyla ilgili Kılıçdaroğlu’na “Nasıl bir darbe planlıyorsunuz?” sorusunu yöneltti. Kılıçdaroğlu ise soruya “Demokrasiyi getireceğiz bu ülkeye” yanıtını verdi. Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri “demokrasi kılıfıyla darbe yapmaya” çalıştıklarının itirafı şeklinde yorumlandı.

Öte yandan 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında FETÖ’cü hainler de TRT bildirisinde “demokrasi getireceğiz” demişlerdi. Kılıçdaroğlu’nun FETÖ’cülerle aynı dili kullanarak demokrasi kılıfıyla darbeyi meşrulaştırmaya çalışması dikkat çekti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan “darbe iması” yapılan yazı ile ilgili suç duyurusu

Cumhurbaşkanı Erdoğan, darbe ve idam tehdidi içerdiği gerekçesiyle “Makus kaderden kaçış yok” başlıklı köşe yazısıyla ilgili suç duyurusunda bulundu

Cumhurbaşkanı Erdoğan adına suç duyurusunu avukatı Ahmet Özel yaptı. Ragıp Zarakolu ve Artıgerçek İnternet Gazetesi’ne yönelik suç duyusu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na teslim edildi.

Suç duyurusunda Türkiye Cumhuriyetinin anayasal düzenine ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı alenen işlemiş oldukları fiiller nedeniyle ve resen tespit edilecek diğer suçlar gereğince soruşturma yapılıp şüpheliler hakkında kamu davası açılması ve cezalandırılması talep edildi.

“Açıkça darbe çığırtkanlığı yapıldı”

Suç duyurusunda şüphelinin Evrensel Gazetesinde ve Artıgerçek adlı haber sitesinde 5 Mayıs’ta yayınlanan ‘Makus Kaderden Kaçış Yok’ başlığıyla kaleme aldığı sözde köşe yazısında idam edilen Türkiye Devleti’nin Başbakanı Adnan Menderes ve Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ı kıyaslayan bir yazı kaleme aldığı belirtildi. Yazının içeriğindeki ifadelerde açıkça darbe çığırtkanlığı yapıldığı vurgulandı.

Suç duyurusunda “Kamuoyunda büyük tepki yaratan anti demokratik beklentilerle dolu sözde yazıda açıkça ‘darbe özlemi’ vurgulanmış ‘darbe seviciliği’ yapılmıştır” denildi.

Suç duyurusunda şu ifadelere yer verildi: “Sayın Cumhurbaşkanımıza ve milli iradeye karşı anti-demokratik çağrılarda bulunmak suretiyle kaleme alınan bu tür yazılar her ne kadar ülkemizin demokratik kazanımlarını imha etmeyi hedefliyorsa da amacına ulaşamayacak ‘Yassıada Rejimi’ bu topraklarda bir daha asla var olamayacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımız bu köhne, cüretkâr ve çürümüş zihniyetin karşısında ömrü boyunca bir tek taviz dahi vermeden dimdik durmuş ve bu kararlılıkla ardına aldığı milletin iradesiyle karşı koymaya devam edecektir.

“Demokrasimizi ve cumhuriyetimizi açıkça tehdit etmektedir”

Şüphelilerin Cumhurbaşkanlığı makamına karşı anti-demokratik çağrılarda bulunarak döşemeye çalıştığı yol bu ülkenin tüm demokratik kazanımlarını imha etmeyi hedeflemektedir. Milletimizin iradesini, en büyük siyasal kazanımlarımız olan demokrasimizi ve cumhuriyetimizi açıkça tehdit etmektedir. Bu nedenle bu faşist ve vesayetçi anlayış sebebiyle şüpheliler hakkında suç duyurusunda bulunmak zorunlu hale gelmiştir.”

“Basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir”

Suç duyurusunda basın özgürlüğüne ilişkin değerlendirmelere de yer verilerek özetle şu ifadeler kullanıldı: “Basına tanınan özgürlüğün temelinde, bilhassa basının devlet faaliyetleri alanındaki açıklamalarında kamu yararı bulunması düşüncesi yatmaktadır.

Şüphelilerin bir gazeteci olarak basın özgürlüğünün koruma alanın dışında kalan siyasi ve ideolojik kaygılar sebebiyle kasıtlı olarak kamu yararına aykırı şekilde Müvekkilim aleyhine ve müvekkilime karşı kaleme aldığı yazı hukuka aykırıdır. Bu nedenle ifade ve basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi de mümkün değildir. Bu nedenle Müvekkilin şahsına yönelik yapılan bu saldırının önlenmesi ve suçu sabit olan şüphelilerin cezalandırılması maksadıyla Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak şikayetçi olduğumuzu bildirmek gerekmiştir.”