Ukrayna Bakanlar Kurulu, Türkiye ile askeri-mali işbirliği ve yardım anlaşmasının imzalandığını, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçları için 205 milyon TL tutarında yardım yapılacağını duyurdu.
Ukrayna Bakanlar Kurulu’ndan yapılan açıklamada, Türkiye’nin Ukrayna ordusunun ihtiyaçları için mali yardımda bulunmasını öngören anlaşmanın onaylandığı belirtildi.
Söz konusu anlaşma, 3 Şubat’ta Kiev’de iki ülke liderlerinin katılımıyla düzenlenen Türkiye-Ukrayna Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey 8. Toplantısı’nda imzalanmıştı.
Türkiye’nin Ukrayna’ya, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçları doğrultusunda mal ve hizmet alımı için 205 milyon TL tutarında mali yardım sağlayacağı duyuruldu. Bu kaynak ile ayrıca önümüzdeki 5 yıl içinde Ukraynalı askerlere Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından verilecek eğitimlerin masraflarının karşılanacağı açıklandı.
Alman Süddeutsche Zeitung Gazetesi’ne konuşan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Libya meselesi ile ilgili “Çözümde Hafter’e yer olacak mı?” sorusuna da “Hayır, Hafter şansını kaybetti. Artık geçti. Sayın Merkel’in de Hafter’in Berlin’deki tavrından ne kadar düş kırıklığına uğradığına bizzat şahit oldum” şeklinde cevap verdi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye’nin koronavirüs salgını nedeniyle aldığı tüm sağlık güvenliği tedbirlerine rağmen Almanya’nın Türkiye’ye seyahat uyarısı ve riskli bölge kararının hiç bir haklı gerekçeye dayanmadığını söyledi.
Çavuşoğlu, bu kararın sadece Türkiye’yi değil, Alman vatandaşlarını ve Alman şirketlerini de cezalandırmak anlamına geldiğini eleştirdi. Çavuşoğlu şöyle dedi:
“Bu bizi çok büyük düş kırıklığına uğrattı. Ama sabrımızı yitirmedik. Berlin’in seyahat uyarısı objektif kriterlere dayanmıyor. Bizim için Alman turistlerin sağlığı bizim kendi vatandaşlarımızın sağlığından daha az önemli değil. Biz, havaalanlarında, otel transferlerinde, restoranlarda ve tüm başka yerlerde turistlerin güvenliğine yönelik çok geniş tedbirler aldık. Turistik tesislerin sertifika alması gerekiyor. Bu talepleri yerine getiremeyen tesislere izin verilmiyor. Sertifika düzenleme ve kontrolleri TÜV-Süd’le beraber bir Alman şirketine daha verdik. Biz güvenli taraftayız.”
Almanları da cezalandırıyor
Seyahat uyarısı kararının gerçekçi olmadığını eleştiren Çavuşoğlu, “Ben seyahat uyarısı için bir gerekçe göremiyorum. Bu haksızlık. Bizim sağlık sistemimiz Alman sağlık sistemi gibi dünya çapında en iyilerinden. Bunu pandemi salgınında gösterdik” diye konuştu.
Çavuşoğlu kararın sadece Türkiye’yi değil, Almanları da cezalandırmak anlamına geldiğine vurgu yaparak şöyle dedi:
“Bununla sadece biz değil, Alman vatandaşları da cezalandırılıyor. Sadece turistler değil. Türkiye seyahat sektöründe çok sayıda Alman şirketi var. Antalya hava limanını Fraport işletiyor. Tüm bunlar tam bir düş kırıklığı. Ama biz bu krizin üstesinden birlikte geleceğiz.”
Kimseyi geri çevirmiyoruz
Bakan Çavuşoğlu, Balkan güzergahında mülteci sayısının arttığı sorusuna ise şu yanıtı verdi:
“Biz gelen mülteciyi geri çevirmiyoruz. Ama başka bir ülkeye gitmek isteyeni de alıkoymuyoruz. Türkiye 10 yıldır çok ağır bir mülteci yükü çekiyor. Korona kriziyle bu çok daha ağırlaştı. Mesele, Avrupa ödüyor, Türkiye mültecileri tutuyor meselesi değil. İşbirliğine ihtiyaç var. Biz artık bir çözüm üretmeliyiz.”
Libya’da siyasi çözüm istiyoruz
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Türkiye’nin Libya politikası üzerine soruyu ise şöyle cevaplandırdı:
“Biz Libya’da darbecilerin değil, meşru hükümetin tarafındayız. GNA Hükümeti muharebede zaferler elde etti, ama darbeci Hafter saldırılarına devam ediyor. Türkiye güçler arasında bir denge sağladı. Şimdi sırada ekonomi geliyor. Hükümet Hafter’den kurtarılan bölgelerde vatandaşlarının su, elektrik, hizmet gibi ihtiyaçlarını da karşılamak zorunda. Bütün bunlar para. Ama Hafter, Libya hükümetinin petrol satabilmesini engelliyor. Türk şirketlerinin başlattığı altyapı projeleri savaş nedeniyle tamamlanamadı. Libya hükümetiyle ekonomik işbirliğini nasıl güçlendireceğimizi konuştuk. Ülkenin mali yardıma ihtiyacı var.”
Çavuşoğlu Libya’daki çatışmalara taraf olan diğer ülkeler gibi Türkiye olarak ülkedeki hammadde yataklarını soyma niyetiyle yardım etmediklerini vurguladı ve “Türkiye siyasi çözüm istiyor, barış istiyor. Silahlar sustuktan sonra bir yol haritası geliştirilmesi gerekiyor. Bunu da konuştuk” dedi.
“Şansını kaybetti”
Çavuşoğlu, çözümde Hafter’e yer olacak mı sorusuna, “Hayır, Hafter şansını kaybetti. Artık geçti. Sayın Merkel’in de Hafter’in Berlin’deki tavrından ne kadar düş kırıklığına uğradığına bizzat şahit oldum. Başbakanlığa bile gelme ihtiyacı göstermedi. Hafter bizim Moskova’da ateşkes için çabamızı da bir fırsat olarak kullanmadı. Saldırmayı tercih etti ve ülkenin başına geçmek istediğini açıkladı. Şimdi sıkışınca, ateşkese ilgi duydu” yanıtını verdi.
Çavuşoğlu, Rusya da konuya böyle mi bakıyor sorusuna, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Putin’e Hafter’in bir darbeci olduğu ve onun arkasında durmaması yönünde uyarıda bulunduğunu söyledi ve “Libya’nın bütünlüğü için birlikte çaba göstermeliyiz. Burda ABD de etkili olabilir. AB ve Afrika Birliği’nin rolü de önemli” dedi.
Yunanistan’a net mesaj
Çavuşoğlu Yunanistan Başbakanı Mitçotakis’in Libya konusunda Türkiye hakkındaki sözlerine yönelik soruya ise “Yunan Başbakan önce aynaya bakıp, kendine nerde hata yaptım diye sorsun. İktidara gelince, Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisine Akdeniz’de işbirliği teklif etti. Ege’deki karasuları sorununu çözebiliriz. Cumhurbaşkanı Erdoğan bunları konuşmak istedi. Ama Atina yanaşmadı. Yunanistan, Fransa ve AB’yle bir olup bize karşı çalışmak yerine oturup bizimle görüşsün. Atina’nın bizi dışlamaya çalışması boşuna. Biz kendi çıkarlarımızı ve Kuzey Kıbrıs’ın çıkarlarını savunacağız” cevabını verdi.
Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Burak Özügergin, Türkiye’nin Yunanistan ile olan farklılıkları görüşmeye açık olduğunu, iki ülkenin, aralarındaki meseleleri üçüncü tarafların müdahalesi olmaksızın Birleşmiş Milletler (BM) Şartı’ndaki metotlar kapsamında çözebileceğini belirtti.
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına (TPAO) Doğu Akdeniz’de yeni araştırmalar için ruhsat verilip vermeyeceğine ilişkin soruyu yanıtlayan Özügergin, “Türkiye her zaman yaptığını söyler, söylediğini de yapar” dedi.
Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Burak Özügergin, Kathimerini gazetesindeki demecinde, Türk-Yunan ilişkileri ile Kıbrıs sorununa ve Libya meselesine değindi.
Türkiye ve Yunanistan arasında farklılıkların çözümüne yönelik bu aşamada yeni bir açılımın mümkün olduğunu dile getiren Özügergin, “Gerçekten bir açılım olabilir ancak üçüncü taraflara şikayette bulunmak bizi çözüme götürmüyor, en azından bizim durumumuzda. Başka faktörler aracılığıyla baskı uygulama çabası işe yaramayacak. Medeni ülkeler meselelerini balkonlardan ilan ederek çözmez” ifadesini kullandı.
İki ülkenin aralarındaki anlaşmazlıkları BM Şartı kapsamında çözüme kavuşturabileceğini belirten Özügergin, şunları kaydetti:
“BM sözleşmesi burada: Neredeyse tüm farklılıkların ne şekilde çözülebileceğini tamamıyla kapsıyor, müzakere, arabuluculuk, hakemlik, adli anlaşma vesaire, nasıl derseniz deyin. Bu metotlardan hepsine açığız, bunları kullanalım. Odak noktamız her zaman sınırların belirlenmesinin adil, eşit ve barışçı şekilde olması gerektiği yöndedir.”
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına (TPAO) Doğu Akdeniz’de yeni araştırmalar için ruhsat verilip vermeyeceğine ilişkin soruyu yanıtlayan Özügergin, “Türkiye her zaman yaptığını söyler, söylediğini de yapar.” dedi.
Özügergin Türkiye’nin her zaman her düzeyde açık ve dosdoğru mesaj verdiğini belirtti ve şöyle devam etti:
“Satır aralarındaki mesajları okumanıza gerek yok. Mesajlarımız her zaman her düzeyde açık ve dosdoğrudur. Bize karşı yapılmak istenilen oldu bittiler hoşumuza gitmiyor ne de biz bu şekilde hareket ediyoruz. Yaptığımızı söylüyoruz ve söylediğimizi de yapıyoruz. Örneğin, Kıbrıslı Rumları ve Yunanistan dahil olmak üzere bölgesel ve diğer işbirlikçilerin Doğu Akdeniz’de tek yanlı çizgiler çizme girişimlerinin bizim haklarımızı ve Kıbrıslı Türklerinkini açıkça ihlal ettiği konusunda yıllardır uyarıyoruz. Hiçbir ülke, başka ülkeler açıkça hak ve çıkarlarını etkileyen ağlar örerken sessiz kalamaz. Özellikle Doğu Akdeniz’e en uzun kıyısı olan Türkiye gibi bir ülke. Uluslararası hukuk küçük, büyük her ülke için geçerlidir ancak uluslararası hukuk bütününde ve bağlamlarında tüm ilgili faktörleri göz önüne almaktadır, sadece hukuk fakültesinin birinci sınıf öğrencisinin dahi bileceklerini değil. Bu kapsamda sakat inançlara son verilir ve fosilleşmiş tutumlar terk edilirse gerçekten olumlu gelişmeler olabilir. Komşuların sadece konuşması değil, birbirini dinlemesi için dahi hiçbir zaman geç değil.”
Yunanistan ve İtalya’nın İyon Denizi’ndeki sınırlar konusunda imzaladığı anlaşmaya değinen Özügergin, söz konusu anlaşmanın uluslararası hukukun diğer faktörleri göz ardı ederek, sadece adalara tam etki tanıyan bir ortay hat çizmekten ibaret olmadığının açık bir kanıtı olduğunu söyledi.
Uluslararası deniz hukukunun incelenmesi gereken son derece karmaşık bir konu olduğunu ve her çeşit müzakerenin “al-ver” işlemini kapsaması gerektiğini vurgulayan Özügergin şöyle devam etti:
“Yunanistan’ın komşularıyla sınırları belirleme konusundaki kronik meseleleri çözmeye başlaması cesaret verici. Anlaşmayla öne çıkan iş birliği modelleri ve buna ek olarak AB üyesi iki ülke olarak Yunanistan ve İtalya tarafından imzalanan ek belgeler bundan sonrası için fikir veriyor. Gördüğüm kadarıyla anlaşma, uluslararası hukukun diğer faktörleri göz ardı ederek, sadece adalara tam etki tanıyan bir ortay hat çizmekten ibaret olmadığının da açık bir kanıtını oluşturuyor. Gerçekte uluslararası deniz hukuku incelenmesi gereken son derece karmaşık bir konu. Bu nedenle bu kadar hukukçu ve akademisyen ve uzmanlar uluslararası hukuku yorumlamakla uğraşıyor. Aksi halde basit bir cetvel işi görebilirdi. Deniz bölgelerinin sınırlandırılması adalara ana kara kıyılarına olduğu gibi etki tanıyarak iki kıyı arasında bir ortay hat çizmek kadar basit olsaydı, Maine Körfezi’nde ABD ve Kanada arasındaki sınır çizgisi bugünkü gibi mi olurdu? Manş (Denizi) neye benzerdi? Rumen ve Ukraynalı dostlarımıza Karadeniz’de, taraflardan birine ait küçük bir adanın diğerinin kıyılarını örtmesine rağmen deniz bölgelerini sınırlandırmayı nasıl başardıklarını sorun.”
Büyükelçi Özügergin, Yunanistan kamuoyunda, zaman zaman Türkiye’nin uluslararası hukuku ihlal ettiği ve tehdit içeren baskıcı politika uyguladığı yönünde haksız bir algı oluşturulmaya çalışıldığını belirtti.
Türkiye’nin Karadeniz’de tüm komşularıyla her çeşit sınır belirleme anlaşmalarını başarıyla tamamladığına işaret eden Özügergin, “Bu anlaşmaların bazıları Soğuk Savaş döneminde yapıldı. Tehdit, baskı, ya da sıkça Yunan kamuoyunun Türklerin ne şekilde işler yaptığı konusunda inandırılmaya çalışıldığı şekilde değil, karşılıklı saygı ve uluslararası hukuk temelinde yapıldı” ifadesini kullandı.
Kıbrıs
Kıbrıs sorununa değinen Özügergin, Kıbrıs’ta, Türk tarafını isteyerek ya da istemeyerek mecbur etmeye yönelik planlanan hiçbir oluşumun işlemeyeceğini söyledi.
Özügergin, Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün sebebinin Rum tarafının yıllardır süren uzlaşmaz tutumu olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“Kıbrıs’ta 60’lı yıllardan bu yana çözüm için birçok plan ve müzakere yapıldı. Çözüm için tüm BM sekreterleri, başkan ve arabulucular ve etnik gruplar sonsuz zaman harcadı. Tüm metotlar denendi. Nihai çözümün mümkün olmamasının nedeni iyi insanların, ya da iyi fikirlerin yokluğu değil. Açıkça Rum tarafının, yönetimi ve zenginliği paylaşmak niyetinde olmaması ya da bunu kabullenememesi, Kıbrıslı Türk ortaklarının siyasi eşitliğini ve güvenlik kaygılarını dikkate almamasıdır. Kıbrıslı Türkler nefes alamaz durumda bulunurken, Rumlar tarafından bir 50 gecikme, erteleme ve manevralar yılı daha yaşanmasına izin vermeyeceğiz. Crans Montana’da kaldığımız noktanın devamı olmayacak. Top bizim sahamızda değil.”
Yunanistan ve İtalya arasındaki anlaşmanın Kıbrıs sorununun çözümünde bir örnek teşkil edebileceğini ifade eden Özügergin, “Komşular diyalogdan kaçınmamalı, kaçınamazlar. Yüz yüze görüşme olmazsa farklılıkları çözmek mümkün değil. İtalya ile olan anlaşma, komşuların yüz yüze gelerek, karşılıklı kıyıları gibi, aralarındaki meseleleri çözümlemeleri için güzel bir örnek. Kişi, sözde yüksek ahlaki duvarlarından yere inerek komşusunun haklarına saygılı olmaya başladığında uluslararası hukuk bunun için var. Müdahale olmadan ve tiyatroculuk yapmadan.” değerlendirmesine yer verdi.
Libya
Libya ile ilgili soruları yanıtlayan Özügergin, Türkiye’nin başrol oynayan NATO üyesi bir ülke olduğunu ve ilkelere dayanan bir dış politikası bulunduğunu söyledi.
Türkiye’nin devlet geleneği olarak insani acılara karşı hassasiyeti bulunduğunu belirten Özügergin, “Türkiye Libya’ya vicdan gözüyle bakıyor. İnsan acısını ve iç savaşları durdurmaktan hiçbir zaman çekinmiyoruz. Rusya ile Suriye’den Libya’ya kadar olan geniş bir meseleler yelpazesi konusundaki sürekli temas ve diyaloğumuzun ardındaki düşünce budur. Darbecileri ve seraskerleri hiçbir zaman desteklemiyoruz.” diye konuştu.
Özügergin, Türkiye’nin Libya’ya olan olumlu katkılarının uluslararası toplum tarafından takdir edildiğini belirterek, “Sömürgecilik dönemini hatırlatan bazı alakasız seslerin dışında uluslararası toplum sonunda Türkiye’nin Libya’ya olan katkısını tanıdı.” ifadesini kullandı.
Göçmen meselesi
Büyükelçi Özügergin, göçmen meselesiyle ilgili sorular üzerine, Avrupa’ya olan göç akınlarının gittikçe artan sürekli bir fenomen haline geldiğini belirterek, Türkiye’nin bu konudaki baskılara en çok maruz kalan ön cephede bir ülke olduğunu söyledi.
AB’nin bu durumu takdir etmesi gerektiğini ifade eden Özügergin, “4 milyon insanla göçmen akınlarının yükünü çeken Türkiye’dir. Sadece sırt sıvazlamak yeterli değil.” dedi.
Göçmen meselesinin, basit şekilde sadece Türkiye’den ayrılmak isteyen göçmenler sorunu olmadığını, asıl sorunun bu insanları yerlerinden ayrılmaya mecbur eden savaşlar olduğunu dile getiren Özügergin, “Sorunun kökleri cevapsız kaldığı sürece Türkiye ve Avrupa Birliği bu çeşit baskılara maruz kalmaya devam edecek.” görüşüne yer verdi.
Fransız gizli servisinin talepleri doğrultusunda Türkiye’deki muhafazakar dernekler, cemaatler ve Diyanet İşleri personeli hakkında istihbarat toplayıp Fransa’nın İstanbul Başkonsolosluğu’na veren bir istihbarat hücresi çökertildi..
Son yılların en büyük casusluk skandalı patlak verdi. Fransız gizli servisinin talepleri doğrultusunda Türkiye’deki muhafazakâr dernekler, cemaatler ve Diyanet İşleri personeli hakkında istihbarat toplayıp Fransa’nın İstanbul Başkonsolosluğu’na veren bir istihbarat hücresi çökertildi.
Hücre, sahte MİT kimliği kullanarak ‘DEAŞ ve türevi terör örgütleri hakkında istihbarat topladığını’ ileri süren Metin Özdemir adlı şahsın, kendisini kullanan Fransız casus yöneticileri ile anlaşmazlığa düştükten sonra polise gidip şok itiraflarda bulunması üzerine tespit edildi.
İstihbarat hücresinin bilgi topladığı dernekler arasında KADEM (Kadın ve Demokrasi Derneği), FETÖ’nün 2014’te Batı’ya şirin görünmek için operasyon düzenlediği STK’lardan olan KİSEM (Küresel İnsani Yardım ve Siyasi Eğitim Merkezi), Sadaka Taşı ve 2015’te sol terör örgütü MLKP’nin bombalı saldırı düzenlediği Öncü Nesil Derneği bulunuyor.
Olay nasıl gelişti
Ulaşılan soruşturma dosyası ve istihbarat birimlerinden edindiği bilgilere göre olay şöyle gelişti:
1979 Nevşehir doğumlu olan ve İsviçreli biri ile evlenen Metin Özdemir, iki çocuğunun annesi olan eşinden 2008’de boşandıktan sonra 2011’de Türkiye’ye döndü. Ardından askere gitti, TSK bünyesinde Afganistan’da görev yaparken Fransız ordusu ile temas kurunca ‘lejyoner’ olmaya karar verdi ve askerlik dönüşü Fransa’nın İstanbul Başkonsolosluğu’na başvurdu. Özdemir, önce konsoloslukta güvenlik görevlisi olarak çalıştı..
Bilgileri verdi
Metin Özdemir, 2013’te Fransız istihbaratı DGSE ile irtibatlı olan ve Bruno adlı (kod ismi) şahısla tanıştı. Bruno, Özdemir’e lejyonerlik hedefini gerçekleştirmesine yardımcı olabileceğini söyledi, ancak bunun için talep ettiği bilgileri toplamasını istedi. Özdemir, kendi ifadesine göre aralarında imamların da bulunduğu 120 kişi hakkında bilgilere ulaşıp Fransızlara verdi.
Özdemir, ardından Fransız gizli servisi ile bağlantılı iki farklı şahısla daha irtibat kurdu ve ‘case officer’ (sahadaki casus yöneticisi) olarak faaliyet gösteren bu iki kişiden de emir almaya başladı. Bu kişileri Virjinya ve Sebastiyan olarak tanıyan Özdemir ifadesinde, şunları söyledi: “Şahısların soy ismini bilmiyorduk. Ankesörlü telefon ile irtibat kuruyorduk. Gizemli şahıslardı. Ajanlık faaliyeti yürüttüğümün farkındaydım.”
Topladığı bilgiler karşılığında Metin Özdemir’e önce 300 euro maaş ve yol, yemek parası verildi. Maaşı sonra 600 euroya çıkarıldı.
Özdemir polise başvurduktan sonra MİT İstanbul Bölge Başkanlığı devreye girdi ve casusluk hücresinin tüm bağlantılarını açığa çıkardı.
Derneklere sızması istendi
Metin Özdemir’den Fatih, Bayrampaşa, Esenyurt, Zeytinburnu, Üsküdar, Ümraniye ve Başakşehir’de bulunan ‘muhafazakâr’ derneklerle ilgili istihbarat çalışması yapması, hatta derneklere sızması istendi.
Casus yöneticilerindenn Bruno, “Sen benim yüzümü gördün, verdiğimiz işleri yapacaksın, yoksa bunun sonucuna katlanırsın” dedi. Özdemir de bunun üzerine “Eğer konuşursam Fransa’yı zor durumda bırakırım” diyerek Fransızları tehdit etmeye başladı.
Hücre genişledi
İstihbarat hücresine İSKİ Fatih Şube Müdürlüğü Kaçak Su ve Alacak Takip Şefliği’nde çalışan Lütfü Yılmaz ile Beyoğlu’nda otel işleten Salih Cemal Yiğit ve cep telefonu işiyle uğraşan Faysal Tambahçesi adlı şahıslar da dâhil oldu. Metin Özdemir; şahıslarla ilk çalışmaya başladığı dönemde onlara sahte bir MİT kimliği gösterdi ve “DEAŞ ile ilgili istihbarat çalışması yapıyoruz. Kamu yararına çalışıyoruz” dedi. Böylelikle ransızlara çalışırken Türk istihbaratına çalışıyormuş görüntüsü verdi.
Casusluktan yargılanacaklar
Metin Özdemir, Lütfü Yılmaz, Salih Cemal Yiğit ve Faysal Tambahçeci; TCK’nın 328. maddesi doğrultusunda yabancı devlet yararına, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının veya ülkemizde yaşayanların zararına olacak şekilde siyasi ve askeri casusluk faaliyetinde bulundukları gerekçesiyle yargılanacak..
Türk heyeti, meşru hükümete desteği vurgulamak için Libya’ya gitti. Görüşmede ateşkes çabaları, Türkiye’nin askeri desteği, Libya’nın yeniden mimarı ele alındı. İşte, Türk heyetin Libya ziyaretinin perde arkası.
Türkiye’den Libya’ya önemli bir ziyaret gerçekleştirildi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, MİT Başkanı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Libya’ya gitti.
Heyet, Trablus Havalimanı’nda Libya Dışişleri Bakanı Muhammed Tahir Siyala tarafından karşılandı, ardından Başbakan Fayiz es-Serrac ile bir araya geldi.
Libya’daki krizin çözülmesine yönelik çabalar, ülkenin güvenliği ve Libya güvenlik güçlerinin eğitimi görüşüldü, Türk kamu ve özel sektör şirketlerinin Libya’daki altyapı ve petrol konularındaki çalışmaları ve yatırımları konuşuldu, Güvenlik ve askeri işbirliği ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin Kasım 2019’da varılan mutabakat da ele alındı.
Türk heyetin Libya ziyaretinin perde arkasını TRT Haber muhabiri Fatih Oruk anlattı:
Türk heyeti, meşru hükümete desteği vurgulamak için Libya'ya gitti. Görüşmede ateşkes çabaları, Türkiye'nin askeri desteği, Libya'nın yeniden mimarı ele alındı. Türk heyetin Libya ziyaretinin perde arkasını @trthaber muhabiri Fatih Oruk anlattı. pic.twitter.com/nbxoAtaJUO
Trablus’a sürpriz ziyaret: Dünyanın gözü Libya’ya çevrildi
Sürpriz bir ziyaret. Daha önce, resmi makamlar tarafından bu ziyaret duyurulmamıştı. Dün servis edilen görüntülerle birlikte dikkatler bir anda başkent Trablus’a çevrildi. Yapılmak istenen de zaten buydu, tüm dünyanın dikkatini buraya çekmek ve aynı zamanda Türkiye’nin meşru hükümete desteğinin bir kez daha vurgulanması dünyaya bu mesajın bir kez daha verilmesi Türkiye’nin tüm kurumlarıyla meşru hükümetin yanında yer aldığı mesajının verilmesi oldukça önemliydi. Ziyaretle bu amaçlanmıştı.
Türkiye tüm kurumları ile Libya’daydı
Ziyaretin içeriğinden ziyade verilen, servis edilen görüntü çok daha önemliydi. Heyet diplomatlar, askerler, istihbaratçılar oldukça kalabalıktı. Daha önce Serrac’ın Beştepe’deki ziyaretinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan çok önemli bir cümle kullanmış Türkiye’nin tüm kurumlarıyla Libya’daki meşru hükümetin tüm kurumlarına desteğinin artarak devam edeceğini belirtmişti. O cümleye istinaden Türkiye dün tüm kurumlarıyla önemli bir ziyaret gerçekleştirdi, dünyaya da bu mesajı tekrar vermiş oldu.
İçerikte hangi başlıklar vardı?
Libya’daki ateşkes çabaları oldukça önem arz ediyor. Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe’de Libya Başbakanı Serrac’ı ağırladıktan sonra ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Almanya Şansolyesi Angela Merkel ile telefon görüşmeleri gerçekleştirdi. Yarın da İtalya Dışişleri Bakanı Luigi Di Maio Ankara’ya gelecek. Türkiye’nin yürüttüğü tüm bu diplomasi trafiği hakkında Libyalılara bilgi verildi.
Ateşkes için görüş alış-verişi
Nasıl bir ateşkes sağlanacağı hakkında tekrar bir görüş alış-verişinde bulunuldu. Hem Libya’nın meşru hükümetinin hem de Türkiye’nin önceliği Birleşmiş Milletler çatısı altında kurulacak bir ateşkes ve bu sayede silahların susması. Diğer türlü ateşkes çabalarının darbeci general Hafter’e zaman kazandırmaktan başka bir amaç tanımadığı konusundaki görüş birliği tekrar teyit edilmiş oldu.
Darbeci Hafter’e müzakerelerde yer yok
Daha önce vurgulandığı gibi Hafter’e müzakere masasında yer verilmeyeceği, çünkü daha önce bir çok siyasi süreci sabote ettiği hatırlatılmıştı. Bu ziyaretle birlikte tekrar bu konuda Türkiye ile meşru hükümet aynı görüşü paylaşıyor. Bundan sonra darbeci Hafter’e müzakere masasında yer verilmeyeceki muhatap alınmayacak. Bu da bir kez daha görüşmede teyit edilen konular arasında.
Askeri adımlar görüşüldü
Türkiye’nin siyasi desteğinin yanı sıra, meşru hükümete askeri anlamda eğitim ve danışmanlık desteği de söz konusu. Bu konuda yeni adımlar atılması yönünde istişarelerde de bulunuldu.
Yatırımlar da masadaydı
Kaddafi öncesi dönemde Türkiye’nin önemli yatırılmarı söz konusuydu. Bu yatırımlar iç karışıklıklar sonrası kesintiye uğramıştı. Şehirlerin yeniden imarı, enerji, elektrik, hava limanlarının yeniden işletilmesi alanında önemli iş birliği söz konusu. Serrac’ın Beştepe ziyareti sırasındaki “Omuz omuza Türk şirketleri ile Libya’yı yeniden inşa edelim” daveti doğrultusunda bu konular ele alındı.
Görüşmeler artarak sürecek
Tüm bu başlıklarda meşru hükümetin Türkiye’ye güveni tam. Önümüzdeki süreçte de hem yüz yüze ziyaret trafiği hem de telefon trafiğinin artarak devam etmesini bekliyoruz.
PKK’ya yönelik Pençe-Kartal Harekatı sırasında, TSK güçleriyle eşzamanlı olarak İran topçu birliklerinin de Hacı Omeran kasabasında terör hedeflerini vurduğu bildirildi.
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Sincar, Karacak, Kandil, Zap, Avaşin Basyan ve Hakurk’taki terör yuvalarına yönelik Pençe-Kartal Harekatı’nı başlattı. Harekat kapsamında TSK birliklerine ait savaş uçakları terör hedeflerini yok ederken, İran’ın da eşzamanlı olarak bölgede PKK’ya yönelik hedefleri bombaladığı bildirildi.
Hacı Omeran kasabasına bağlı Alane köyü kırsalının TSK’ya ait savaş uçakları ve İran topçu birlikleri tarafından bombalandığı aktarıldı.
Aynı bölgenin Türk SİHA’ları tarafından da vurulduğu söylendi.
Bölgede sivil yok
Aynı zamanda Rûdaw’a konuşan Hacı Omeran Nahye Müdürü Ferzeng Ahmed, bölgede sivil halkın bulunmadığını söyledi.
Ferzeng Ahmed, bölgede PKK’nın yanı sıra, Rojhılatlı Kürt partilerin Peşmergelerinin de bulunduğunu ileri sürdü.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Kamil Aydın, CHP’nin dış politikadaki tavrına çok sert tepki gösterdi. Libya ile yapılan anlaşmaya değinen Aydın, “Rum rahatsız oldu, Yunan rahatsız oldu, Fransız, Mısır, BAE, Suudi Arabistan rahatsız oldu. CHP’ye soruyorum, sen neden rahatsız oldun?” ifadelerini kullandı.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Kamil Aydın, “CHP diyor ki pandemiyle mücadelede, ‘Çok kötüyüz’, Libya ile anlaşma için ‘Aleyhimize ve orası cehennem olacak’, Suriye’de terörün kaynaklarına inip kurutmak ve masum insanlara sağlıklı bir ortam hazırlamak, ‘Hayır karşıyız…’ Karşı olmadığınız ne?” diye konuştu.
Aydın, AA muhabirine yaptığı açıklamada, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Uluslararası İlişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve TBMM Dışişleri Komisyonu üyesi olarak yurt dışındaki gelişmeleri takip ettiğini anlatan Aydın, dış politikadaki son gelişmelere değindi ve CHP’nin bu gelişmeler karşısındaki tutumunu eleştirdi.
Aydın, Yunanistan’ın iç siyasetini sürekli Türkiye üzerinden dizayn ettiğine işaret ederek, “Türkiye karşıtlığı ve maksadını aşan birtakım hakaretamiz ifadelerle siyaset yapıyorlar. Geçen Yunanlı bir bilim adamının makalesini okudum. Orada diyor ki ‘Yunanistan bundan vazgeçmeli bir kere. Orantısal bir güç söz konusu değil. Bir de bölgede komşuluk hukuku var. Yunanistan eğer siyasi ve ekonomik tıkanmışlığını giderecekse Türkiye ile iyi geçinmek zorunda.’ Biz de öyle düşünüyoruz.” ifadesine yer verdi.
Yunanlı yetkililerin sürekli maksadını aşan cümleler kurduğunu anımsatan Aydın, “Öyle büyük hamleler yapıyorlar ki kendince, bazen gerçekten insanın gülesi geliyor. Uluslararası hukuka da aykırı. Resmen bizim egemenlik haklarımızı ihlal etmeye çalışıyor. Mülteciler konusunda, adalar konusunda Lozan’ı tamamen rafa kaldırmış, istediği adaya silahlandırma yapıyor. Kıta sahanlığı konusunu kendisi ihlal etti.” diye konuştu.
“Atina’da bir tane cami yok”
Aydın, Ayasofya’nın ibadete açılması tartışmalarına Yunanistan’dan gelen tepkileri de eleştirerek, “Hangi demokratik hukukla konuşuyor, onu anlamıyoruz. Algılamakta zorlandığımız girişim. Nedir yani, sana mı soracağız?” sözlerine yer verdi.
Osmanlı İmparatorluğu’nun 300 yıldan fazla şimdiki Yunanistan topraklarının da olduğu bölgeyi idare ettiğini hatırlatan Aydın, şunları kaydetti:
“Selanik’te uluslararası fonla restorasyonu yapılan bir cami onlarca yıl bitirilmedi. Niye? Bir Müslüman ibadethanesi ve Türk eseri. Yunanistan’da Atina’da bir cami yok. Müslüman nüfus var, bizim soydaşımız var, başka Müslüman nüfuslar da var. Utanmıyor musun sen? İnsanın en temel haklarından bir tanesidir ibadet hakkı. Bunu sağlamak için bir ibadethane açmıyorsun. AB üyesisin, batı demokrasisini temsil ediyorsun ve bir tane Müslümanlar için ibadethane yok.”
Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ndeki Larnaka kentinde yer alan Tuzla Camisi’ne geçen hafta Bizans bayrağı asılmasını da eleştiren Aydın, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu kadar ne yapacağını şaşırmış bir Yunanistan. Ciddiye alınacak bir yönü yok. Biz uluslararası toplantılarda bu tip agresif tavırlara o kadar alışığız ki. Mevzu ile hiç alakası olmayan bir şeyde ‘Biz Libya ile şunu yaptık’ dediğimizde Rum kesiminden bir temsilci kalkıyor, ‘Bu bizim egemenlik hakkımıza tacizdir.’ diyor. Seninle Libya’nın ne alakası var? ‘Türkiye’nin AB ile öngörüşmeleri listesinden çıkarılmasını talep ediyoruz.’ diyorlar. Rum kesimine bakıyorsun, bu kadar komik muhataplık söz konusu.”
Yunanistan’ın Türkiye üzerinden siyasi hamle yapmaya çalışmasını anlamadıklarını belirten Aydın, “Yunanistan’ın buna ne gücü yeter, ne kudreti var. Güvendiği kesimler de onu ortada bırakır. Biz de sık sık 9 Eylül’ü hatırlatıyoruz. İngilizlerin, ‘Yanlış ağaca havlamak’ diye bir deyimi var. Onu hatırlatıyorum.” değerlendirmesini yaptı.
“Libya anlaşmasına sırf muhalefet etme adına karşı çıktılar”
Türkiye’nin Libya’daki faaliyetlerini onaylamayan muhalefete de tepki gösteren Aydın, “Tarihi, coğrafik, ekonomik, stratejik her türlü avantajımıza olan bir hamleye sırf muhalefet etme adına karşı çıkıldığına tanıklık ettik. Ama tarih bizi haklı çıkardı.” dedi.
Türkiye’nin gerçekleştirdiği Barış Pınarı Harekatı, Zeytindalı operasyonu ve İdlib’deki faaliyetlerinin de yalan yanlış şekilde yansıtıldığına dikkati çeken Aydın şöyle devam etti:
“İdlib’de her gün bir bomba, kan, gözyaşı yüzlerce çocuk feryatlar, figanlar… Şimdi bakın kan durdu. Hani ben oraya tuzak batak Mehmetçiği götürüyordum. Hep aynı terane ile ifade ettiler. Kocaman adamlar güya büyükelçilik yapmışlar. Türkiye Cumhuriyeti’ni, devletini temsil etmişler uluslararası boyutta. İnanın utandım. Bunlar nasıl bizi temsil etmişler. Bu yenilmişlik, bu eziklik sendromunu…”
Aydın, Türkiye’nin Libya ile yaptığı anlaşmanın askeri müdahaleyi içermediğine de işaret ederek, şunları kaydetti:
“Biz strateji, donanım teczihat ve eğitim bağlantılı bir takviyede bulunduk ve bakın gündeme düşen habere, ‘Hafter kaçtı’ diye. Kaçtı ya da kaçmadı… Süreç nereye evrildi? Anlaşma yapmışım benim lehime. Rum rahatsız oldu, Yunan rahatsız oldu, Fransız, Mısır, BAE, Suudi Arabistan rahatsız oldu. CHP’ye soruyorum, sen neden rahatsız oldun? HDP’yi anlıyorum, o çünkü onların buradaki uzantıları. Aynı hedef, aynı amaç. Bu millete ne anlatacaksınız? Libya ile anlaşmadan neden rahatsız oldunuz, neden galebe çaldınız?”
“Resmen Türkün damgası orada söz konusu”
Libya’da Türkiye’nin katkısı ile mesafe katedildiğini vurgulayan Aydın, “Resmen Türk’ün orada damgası söz konusu. Orada tek muhatabımız Rusya. Aktif sahada da Rusya’ya bağlı paralı askerler Wanger de ‘Biz artık yokuz.’ diyor. Rusya ekonomik olarak zor durumda. Hem Suriye, hem Libya cephesi baktı ki kazanacakları ile kaybedeceklerini masaya koydu. İran sırtında kambur şimdi bir de Libya’yı ilave edecek yavaş yavaş çekilmeye başladı.” yorumunu yaptı.
Türkiye’nin Libya’da anlaşmayı BM kararını esas alarak BM’nin tanıdığı legal ulusal mutabakat hükümeti ile yaptığını anımsatan Aydın, Libya’nın yeniden inşasında Türkiye’nin alt yapı, hava alanı, hastane, yolların yapımında önemli rol üstlenebileceğine de dikkati çekti.
Zülfü Livaneli’nin “Türkiye- Küba” karşılaştırmasına tepki
Salgın döneminde Türkiye’yi Küba ile mukayese eden, Küba’nın daha başarılı olduğu ileri süren Zülfü Livaneli’yi de eleştiren Aydın, sözlerine şöyle devam etti:
“Bunlar söylem olarak proleter ama eylem olarak burjuvanın zirvesini yaşıyorlar. Dillerinde halk ama uygulamada halktan çok kopuklar. Zülfü Livaneli, sen, Los Angeles’te kızınla tatil yap ama sosyalist Küba ile gurur duy. ‘Küba pandemi ile mücadelede Türkiye’den daha ileride.’ de, şimdi buna kim inanır. Gürsel Tekin de bizi Afrika ülkeleri ile mukayese etti. Allah’tan korkun, biz Amerika’ya yardım gönderdik. Senatoda da teşekkür ettiler. Bunu doğru siyaset ve ahlaklı siyasetle söylemek lazım. 185 ülkeye yardım edildi. Böyle bir siyaset olmaz.”
Kılıçdaroğlu’na The Times tepkisi
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun The Times’a verdiği demeçte Türkiye’yi şikayet etmesine tepki gösteren Aydın, şunları kaydetti:
“Türkiye’nin aleyhine bir sürü şey. Sen oraya jurnallemeyle kime hizmet ediyorsun. Mustafa Kemal’in inanın hatırası sizi boğar. Bu ihanettir Mustafa Kemal’e. Bu cumhuriyete, cumhuriyetin kurucu iradesine ihanettir. Sen TBMM’de bir kitleyi temsil ediyorsun. CHP diyor ki pandemi ile mücadelede, ‘Çok kötüyüz’, Libya ile anlaşma, ‘Aleyhimize orası cehennem olacak’, Suriye’de sınır ötesinde terörün kaynaklarına inip kurutmak masum insanlara sağlıklı bir ortam hazırlamak, ‘Hayır karşıyız…’ Karşı olmadığınız ne? “
Aydın, Sayıştaya üye seçimi oylaması sırasında “yavaşlatma” eylemi yapan CHP’lileri eleştirerek, “Basit bir oylamada bile bırakmıyorlar ki kabinlere girsinler ki oyunu kullansınlar. Demokrasi demokrasi olalı böyle bir zulüm görmedi. Hiçbir ülkede böyle bir demokrasi algılaması yok.” ifadesini kullandı.
Libya’nın Müftüsü Sadık el-Giryani, ülkedeki son gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin Libya’ya müdahalesini eleştirenler bu ülkeler, zaferi engellemeye çalışan çetelerdir” dedi.
Libya’nın Müftüsü Sadık el-Giryani, ülkenin doğusundaki gayri meşru silahlı güçlerin lideri Halife Hafter’e karşı zafer elde edilmesi için Türkiye ile müttefikliğin ve bağların güçlendirilmesi gerektiğini söyledi.
BAE’ye ise, “Türkiye’nin Libya’ya müdahalesini eleştirenler bu ülkeler, zaferi engellemeye çalışan çetelerdir” dedi.
Libya’nın Müftüsü Sadık el-Giryani’den Türkiye açıklaması geldi. Sadık el-Giryani, ülkenin doğusundaki gayrimeşru silahlı güçlerin lideri Halife Hafter’e karşı zafer elde edilmesi için Türkiye ile müttefikliğin ve bağların güçlendirilmesi gerektiğini ifade etti. Sadık el-Giryani, Hafter’e destek veren Birleşik Arap Emirliği (BAE) ise “BAE üzerimize İHA’lar yollayıp çocuklarımızı öldürüyor. Türkiye’nin Libya’ya müdahalesini eleştirenler bu ülkeler, zaferi engellemeye çalışan çetelerdir” dedi.
Başkan Erdoğan’a övgü
Sadık el-Giryani, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın deneyimli bir siyasetçi olduğuna dikkat çekerek, “Ey hakiki Libyalılar, Türkiye’nin müttefikliği ile diğer ülkelerin müttefikliğini karıştırmayın. Türkiye ve lideri bizim için ayrı, Libya’yı karıştırmaya çalışan ülkeler ayrı. Türkiye’nin desteğini asla unutmayın” diye konuştu.
Dışişleri Bakanlığı, “Ayasofya, Türkiye Cumhuriyeti’nin mülkiyetindedir ve her türlü tasarruf yetkisi Türkiye’nin iç işlerini ilgilendiren bir konudur. Bu eserlere dair verilmiş ya da verilecek kararlar başka ülkelerin işi olamaz” açıklamasını yaptı.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan ‘2019 Uluslararası Dini Özgürlükler Raporu’nun Türkiye ile ilgili bölümlerine ilişkin yöneltilen soruya yazılı cevap verdi.
Aksoy, “ABD Dışişleri Bakanlığının, 10 Haziran’da yayınladığı ‘2019 Uluslararası Dini Özgürlükler Raporu’nun ülkemize ilişkin bölümü, yine kaynağı belirsiz iddialar içeren, objektiflikten uzak bir dille kaleme alınmıştır” dedi.
Türkiye’nin, din ve ibadet özgürlüğünü tüm vatandaşlar için ayrım gözetmeksizin korunması ve geliştirilmesi hedefini somut adımlarla desteklemeye devam ettiğinin altını çizen Aksoy, Türkiye’de farklı din ve inançların huzur ve uyum içinde yaşadığını ifade etti.
“Türkiye’nin iç işlerini ilgilendiren bir konudur”
Aksoy, Türkiye’nin, son 20 yılda gayrimüslim vatandaşların hak ve özgürlüklerinin geliştirilmesi, hoşgörü ve karşılıklı anlayış ortamının güçlendirilmesi amacıyla önemli adımlar attığına işaret ederek, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bu dönemde demokrasimizin daha da ileriye taşınması hedefinin bir parçası olarak, her bir vatandaşımızın haklardan eşit şekilde yararlanabilmesi ve ayrımcılığın her türünün önlenmesi için mevzuatta ve uygulamada büyük kazanımlar elde edildiği şüphesizdir. Raporda, Ayasofya ve Kariye hakkında belirtilen hususları yine son dönemde yapılan bazı açıklamalar bağlamında hayretle karşılıyoruz. Ayasofya ve Kariye, Türkiye Cumhuriyeti’nin mülkiyetindedir ve her türlü tasarruf yetkisi Türkiye’nin iç işlerini ilgilendiren bir konudur. Bu eserlere dair verilmiş ya da verilecek kararlar başka ülkelerin işi olamaz.”
“ABD, dünya kamuoyunun dikkatini başka yönlere çekmeye çalışıyor”
Sözcü Aksoy, Türkiye’nin, topraklarındaki tüm kültürel ve dini varlıkların değerinin bilincinde olup bu eserleri layık oldukları şekilde koruduğunu kaydetti.
Aksoy, “Türkiye’nin dini özgürlüklerin korunması ve ilerletilmesi konusundaki iradesi ve atılan somut adımlar ortadayken, İslam karşıtlığı, antisemitizm, ırkçılık ve yabancı düşmanlığının ABD’de hızla yükseldiği bir dönemde, ABD’nin bu tür raporlarla dünya kamuoyunun dikkatini, ülkesindeki sorunlardan başka yönlere çekmeye çalışması trajikomiktir” dedi.
Rapordaki tüm tutarsızlıkları ve hiçbir mesnedi olmayan maksatlı ifadeleri reddettiklerinin altını çizen Aksoy, “ABD’yi dini özgürlükler ve insan hakları konusunda kendi iç işlerine yoğunlaşmaya davet ediyoruz” açıklamasını yaptı.
Avrupa’nın farklı ülkelerinde yaşayan ve yaz tatili için ana vatanları Türkiye’ye kara yolu ile gidecek Türklerin en yoğun kullandığı Avusturya, Macaristan, Sırbistan ve Bulgaristan güzergahı transit geçişlere açıldı.
Fransa, Belçika, Hollanda ve Almanya başta olmak üzere Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan Türklerin kullandığı bu ana güzergah, belli bazı kurallara uyulması şartıyla transit geçişlere tamamen açık olacak.
Avusturya, 4 Haziran Perşembe günü itibarıyla İtalya dışındaki tüm komşularına sınırlarını tamamen açma kararı alırken, başta Almanya olmak üzere, Çekya, Slovakya, Slovenya, İsviçre, Lihtenştayn ve Macaristan sınırlarında sağlık kontrollerinin sonlandırılacağını, karantina ve test şartlarının kaldırılacağını duyuruldu.
“Sıla yolu” üzerindeki bir diğer ülke olan Macaristan’da ise hükümetin transit geçişlerle ilgili yaptığı son düzenlemeye göre, sınırlardan geçişler günün belli saatlerinde önceden izin alınmadan yapılabilecek.
Hükümetin bu kararına göre, Avusturya sınırındaki Hegyeshalom Sınır Kapısı’ndan her gün yerel saatle 20.00-12.00 saatlerinde, Sırbistan sınırındaki Röszke Sınır Kapısı’ndan ise her gün 10.00-22.00 saatlerinde izin almadan geçilebilecek.
Geçişler sırasında yolcular sağlık taramasından geçirilirken, Kovid-19 testi de talep edilmiyor. Düzenlemeye göre, kurallara uymayanlar para cezasına çarptırılacak.
Sırbistan’dan geçişler salgın öncesi dönemdeki gibi
Öte yandan, güzergahtaki bir diğer ülke olan Sırbistan’a giriş ve ülkeden çıkışlar ise Kovid-19 salgını öncesindeki döneme geri döndü.
Türkiye’nin Belgrad Büyükelçiliği kaynaklarından edinilen bilgiye göre, 22 Mayıs’ta Sırbistan hükümetinin aldığı kararın ardından ülke sınırları herkes için açıldı, daha önce istenen Kovid-19 test uygulaması da bu tarihten itibaren kaldırıldı.
Sırbistan’a giren yabancılara sınırlarda Kovid-19 salgını ile ilgili bilgilendirme yapıldığı öğrenildi.
Bulgaristan’da ise hükümete bağlı kriz masasının paylaştığı bilgilere göre, transit geçişlerde herhangi bir şart aranmıyor. Otoyol üzerindeki polis kontrollerinin artırıldığı öğrenilirken, ülkeyi geçiş için kullanacakların otoyolda konvoy halinde ilerlememeleri uyarısında bulunuldu.
İsviçre ile Almanya 15 Haziran’da sınırlarını açacak
16 Mart’ta ilan edilen OHAL’in ardından komşularıyla sınırlarını kapatan İsviçre ise Almanya, Fransa ve Avusturya sınırlarını 15 Haziran’da yeniden açmak için prensipte anlaşmaya vardı.
Almanya ise salgın nedeniyle uygulamaya koyduğu seyahat uyarısını 31 ülke için kaldırma kararı aldı. Bakanlar Kurulu kararına göre, 15 Haziran’dan itibaren 26 AB üyesi ülkenin yanı sıra İngiltere, İzlanda, Norveç, İsviçre, Liechtenstein’a yönelik seyahat uyarısı kalktı.
Öte yandan, Belçika, Fransa ve Hollanda’da yaşayan ve Almanya’dan transit geçecekler için de karantina uygulaması olmadığı bildirildi.
Almanya ile Avusturya arasındaki alternatif kara yolu güzergahlarından biri olan Çekya da 15 Haziran’dan itibaren 7 ülkeye karantina ve Kovid-19 testi zorunluluğu olmaksızın sınırların açılacağını duyurdu.
Avrupa’daki Türkler sınırların açılmasını bekliyor
Avrupa’da yaşayan Türkler, yaz tatillerini ve temmuz ayı sonundaki Kurban Bayramı’nı ana vatanları Türkiye’de geçirmek için sınırların açılmasını ve uçak seferlerinin yeniden başlamasını bekliyor.
Kovid-19 salgını nedeniyle birçok ülkenin sınırlarını kapatması ve uçak seferlerini durdurması sebebiyle Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkler mart ayından beri Türkiye’ye gidemedi.
Haziran ayı başından itibaren salgının yayılma hızının yavaşlamasıyla ülkeler de Kovid-19 tedbirlerini gevşetmeye ve kara sınırlarını açmaya başladı.
Bu arada, yurt dışından gelen vatandaşların 14 günlük izolasyonları kendi evlerinde yapılmaya devam ediyor.